Başlarken ...

    Gündüz, ilerleme gibi görünen tekdüze bir süreçtir. Sabahın parlak ışıkları, akşam karanlığına dönüşürken, bize bir gelişme oluyormuş hissini verir - belli bir yönde ilerliyormuşuz gibi bir duygu. Zamanın yapay göreceliğini, nadiren durup düşünürüz. Her Allah'ın günü, gün boyunca aydınlıktan karanlığa geçiş bizi ayakta tutar. [...] Bizi ayakta tutan, ancak zamanın geçmesi ve gecenin sunduğu kurtuluş umududur. Çünkü, sonunda gece olacağını ve (gündüzle kıyaslarsak) dilediğimiz gibi davranma fırsatını elde edeceğimizi biliriz.

    Kitaplar gece okunur. Sinema, tiyatro ve müzik gösterileri gece olur. Gece sarhoş oluruz, gece kumar oynarız. Her şeyden arınmış çıplak vücut geceye aittir [...]. Gün boyunca, üniversitede yapılan klinik tartışmaları, akşam üzeri dost toplantılarında görüşülen toplumsal konular, sonuç olarak gecenin karanlığı içinde çözümlenir. Çıplaklık geceye özgüdür, gündüze değil.[...]

    Geceleri aşık olur, birbirimize aşkımızı geceleri ilan ederiz. Gündüzler, bizi mantığımızı kullanmaya, kendi hapishanemize kapanmaya zorlar. Gün boyunca, baskı güçleri, aşkın özgürlüğüne karşı savaşır. Ancak gece bir daha aşık olur ve "seni seviyorum", deriz. Gündüzleri söylenen "seni seviyorum"lar, geceye gönderme yaparlar.

[...] "Yaşamın anlamı", gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur.

[Gündüz Vassaf,  Cehenneme Övgü, Ayrıntı Yayınları, Aralık 1996].

Gerekli şeyler ...

    21 Ekim 1977de Tokatta doğdum. Liseyi Tokat Anadolu Lisesinde bitirdikten sonra 95te Bilkent Üniversitesi (o zamanki adıyla) Bilgisayar ve Enformatik Mühendisliği Bölümüne geldim. 1999 da mezun olduktan sonra Yüksek Lisans Derecemi yine Bilkent'te aynı alanda aldım. 2001 Eylülünde başladığım doktoranın ikinci yılında ve (evet, bildiniz, bıraktığınız yerde!) yine Bilkent'teyim...

    Özgeçmişim, akademik ilgi alanlarım, çalıştığım projeler, aldığım dersler ve asistanlığını yaptığım/yapmakta olduğum dersler için lütfen (İngilizce) linkleri takip edin ...

Sevdiklerim üzerine ...

Kitaplar ... Elbette gerilim romanlarının üstadlarıyla başlamak lazım şimdi, yani Stephen King, Dean R. Koontz, Clive Barker ve diğerleri... Zaten birazcık King mektebinde mürekkep yalamış olanlar, sanıyorum çoktan ince bir tebessümle okudular, yukarıdaki "Gerekli Şeyler" başlığını ... (Needfull Things'mi demeli yoksa? :)

Çizgi romanlar... Çocukluk aşkım, can yoldaşım. Ve yeri gelmişken bir tavsiye: "Çizgili Hayat Kılavuzu", çizgi romanların o büyülü dünyasında kendi arayan koca çocuklar için, Levent Cantek'in hazırladığı her eve lazım bir derleme ... Okumak gerek :)

Şiir üstüne çokca konuşacak kadar bilgili görmüyorum kendimi, ama insan olmanın en güzel yanı herhalde, şarkı söyleyemeden müzikten en büyük zevki alabilmek, topa vuramadan ateşli bir futbol (ve elbette...ultrASLAN) taraftarı olabilmek ve şiir "söyleyemeden" de varabilmek dizelerin gizemli tadına... 

           "Yaşamak değil / Beni bu telaş öldürecek." ya da

            "Sen bana bakma, / Ben senin baktığın yönde olurum." gibi...

Kediler! Doğanın şirin süsleri... Onlar olmadan asla!

Ve tabii ki dostlar... Ediz, Burak, Gökhan, Engin, Nazli, Yücel, Tagmaç, Ayse ve daha niceleri... Bi tıklayın da, hit alıp sevinsin garibanlar... Sevaptır!!!

Bizim yıllık! Neler neler yazmış keratalar benim hakkimda ...

İlginçtir, hiç fark etmemiştim bir sayfa hazırlamanın bu kadar zor olduğunu... Söylenecek o kadar çok şey var ki, hiçbir şey söyleyememiş olabilirsin klavyeler dolusu tuş eskitsen de! Yani sevgili dostlarım, ayrılık vakti gelince bu limandan ..., gemiyi kaçırmamak için kopmak lazım hemen ortamdan! Tekrar görüşmek üzere; herhangi bir yerde, zamanda ve hayatta...

Bitirirken ...

Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,

Siz yoktunuz. (Ö.A.)